28 Haziran 2010 Pazartesi

ŞAKŞUKA


Ayyy bayılıyorum yazın yapılan bu kızartmalara. Domatesli ekşili ekşili.Şakşukayı da ilk defa denedim. Şimdi diyeceksiniz ki bu yemeğin patlıcanları nerde hiç patlıcanlar görünmüyor. Domates sosunu ve yoğurdu dökünce altta kaldılar ...:)))

Malzemeler:
2 adet patlcan
3adet yeşil biber
2 adet patates
4 adet domates
2 diş sarımsak
yoğurt

Yapılışı:
Bütün malzemleri küp küp doğrayıp kızartıyoruz. Kızarttığımız malzemleri servis tabağına alıyoruz.
diğer tarafta kabukları soyulup doğranımış domateslerden sos hazırlıyoruz ve sosu kızarttığımız malzemlerin üstüne döküyoruz. Hafif soğuyunca sarımsaklı yoğurt döküp yiyoruz....Afiyet olsun....

BENDE MİM 'LENDİMMM...


Sevgili arkadaşlarım Asuman ve Tespih taneleri beni MİM'lemişler. İşte benim cevaplarım...


Felsefem: kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma

Hayat: aldığım nefes

Cocukluk: saflık, büyüdüğünde herkesin tekrar o günlere dönmek istediği sanırım tek zaman

Gunes: her sabah uyandığımda ki mutluluk

Gözler: anlatmak istemesekte anlatırlar…

Yildizlar: çok güzel ama çok uzak

Guzellik: bakış açısına göre değişen bir kavram

Sevgi: annelik ve oğlummm

Aşk: Eşim (YAVUZZZ)

Erkekler: her şeyi bildiklerini sanırlar

Savas: kötü

Aglamak: Ertuğ’un istediklerini elde etmek için yaptığı şeyyy :)

Deniz: sonsuz mavilik ve huzur

Ayna: kendimi görebildiğim tek yer

Hayaller: hayal etmeden yaşanmazzz

Bunlarda benim cevapşarım işte herkes mimlenmiş ban kimse kalmamışşşş:)))

KABAK KABUĞU YEMEĞİ




Aslında bu yemeğin tam adı ne bilmiyorum. Anneannem çok yapardı bu yemeği hep afiyetle yediğim bir yemekti geçenler de Ebruli mutfak yapmıştı bende yapayım bari dedim ve oğlumla afiyetle yedik...

Malzemeler:
3 kabak
1 kuru soğan
1 domates
2 yeşil biber
2 yemek kaşığı bulgur
tuz ,zeytinyağı,



Yapılışı:
Soğanları yemeklik doğrayıp yağda kavurun.Daha sonra biber ve domatesleri de soğanların içine ekleyip kaurun. Ve üstüne doğramış olduğunuz kabakların kabuklarını katın ve üstüne bulguru da ekleyip tencerenin kapağını kapatın ve kısık ateşte pişirin. Soğuduktan sonra servis tabağına alıp üzerine sarımsaklı yoğurt döküp yiyin...

NOt: Kabakların kabuklarını bayağı kalın kesin. daha sonra kabukları yarım ay şeklinde doğrayın....

MISIRLI SEMİZOTU SALATASI


Malzemeler:
Yarım demet semizotu
1 domates
bolca mısır

Yapılışı:
semizotlarını büyükçe doğrayın, ardından domatesleride doğrayıp mısırları domates ve smizotunun üstüne dökün ve zeytinyağı, tuz, limonla biir sos yapıp salatamızın üstüne gezdiriyoruz. Afiyet olsun...

23 Haziran 2010 Çarşamba

BÖRÜLCE SALATASI


İlk denemem di tadını sevdim tıpkı kuru fasulye piyazı gibi olduu.Ama ben salatanın sosuna sarımsak da ekledim. Denemenizi isterim... Nette bir çok tarif buldum bir çok şey eklemişler kimin de bazı malzemeler vardı kimin de yok bende hepsini ekledim.:))
Malzemler:
1 kase haşlanmış börülce
1 adet kuru soğan
2 dal taze soğan
1 adet kırmızı biber (közlenmiş)
6-7 adet kornişon turşu
1/2 demet maydanoz
1 adet limon
zeytinyağı, tuz , 2 diş sarımsak

Yapılışı:
Haşladığınız börülceyi geniş bir kaba alın üzerine bütün malzemeleri ince ince doğrayın. Limonun içine tuz, zeytinyağı ve dövülmüş sarımsakları karıştırıp salataya dökün isterseniz nar ekşisi de kullanabilirsiniz. servis tabağına alarak servis yapın.

EKMEK AŞI


Yapımı kolay yemesi zevkli olan bir yemek babannem biz çocukken bayat ekmekleri değerlendirmek için yapardı.

İşte yapılışı:
İlk olarak bayat ekmeklerimizi küçük parçalara ayırıp bir borcamın içine alıyoruz.
Diğer tarafta yemeklik doğradığımız 2 adet soğanı yağda kavuruyoruz. Üstüne 5-6 sdet doğradığımız yeşil biberleri de soğana katıp kavuruyoruz.Ve bolca doğramış olduğumuz domatesleri de üstüne ekleyip pişiriyoruz istediğiniz baharatları koyabilirsiniz. Suyu az derseniz su da ekleyebilirsiniz...
Veee ekmeklerimizin üzerine bu sosu döküyor yanın da buz gibi ayranla afiyetle yiyoruz....

21 Haziran 2010 Pazartesi

ŞEKER PARE


Herkese güzel ve huzurlu bir hafta diliyorum. Bu annemin meşhur şeker paresi annem harika yapıyor ama ben yapınca nedense şerbeti koyduğumda tatlılar dağılıyor. Anlayamıyorum neden böyle oluyor. Halbuki ikimiz de aynı malzemeleri koyuyoruz ama olmuyor. ben de fazla şerbette bekletmeden hemen batırıp çıkarıyorum ama tadına da doyum olmuyor. İşte bu güzel tarifle sizleri başbaşa bırakıyorum..

Malzemeler:
1 paket margarin, oda sıcaklığında
1 su bardağı pudra şekeri
4 yemek kaşığı irmik
2 yemek kaşığı hindistan cevizi
2 yumurta
4 su bardağı un
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu

şerbeti için:
3 su bardağı şeker
4 su bardağı su
yarım limonun suyu

Yapılışı:
Bütün malzemeleri karıştırarak yumuşak bir hamur elde edin. (Unu yavaş yavaş ekleyin belki fazla gelebilir)Hamurdan kurabiye yapar gibi küçük parçalar alıp hafif düzleyin. Hepsini tepsiye dizip üzerlerine birer fındık yerleştirin.Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 20-25 dakika pişirin.

Şerbetin hazırlanması:
3 su bardağı şekeri ve 4 su bardağı suyu küçük bir tencerede kaynatın Kaynadıktan 5 dakika sonra yarım limonun suyunu ekleyip kısa bir süre daha kaynatın şekerpareler soğuyunca ılık olan şerbeti şekerprelerin üstüne dökün. Şekerpareler şerbeti çekince servis yapın afiyet olsun.

19 Haziran 2010 Cumartesi

SOSİSLİ - ZEYTİNLİ SİMİTLER


Aslında sosisi pek sevmem baktım dondurucuya 3 tane sosis atmışım zamanın da hem onları değerlendireyim hem de değişik bir şey olsun dedim ve işte bu tarif ortaya çıktı.Yumuşacık simitler oldu.Deneyecek olanlara şimdiden afiyet olsun.

Malzemeler:
4 su bardağı un
1 paket yaş maya
2 bardak ılık süt
1 bardak ılık su
yarım su bardağı sıvıyağ
3 tane büyük sosis
1 bardak çekirdeksiz zeytin

Yapılışı:
Karıştırma kabına unu alıp ortasını açı mayayı koyun ve diğer bir kapta karıştırdığığnız sıvı malzemeleri yavaş yavaş una katarak yumuşak bir hamur elde edin hamurunuz ne çok cıvık ne de ççok sert olmasın ne kadar yumuşak olursa kabarması o kadar güzel olur. Hamuru yoğurduktan sonra küçük küçük doğradığınız sosisleri ve zeytinleri de hamura katıp yoğurun ve yarım saat kadar mayalandırın.
Mayalanan hamurdan parçalar simit şekli vererek tepsiye dizin. Üzerlerine yumurta sarısı ve susam serperek fırına verin. Vaktiniz varsa biraz da tepside mayalandırın. 180 derece kızarana kadar pişirin çayla beraber afiyetle yiyin...

18 Haziran 2010 Cuma

VİŞNE SOSLU KİRAZLI İRMİK TATLISI





İsme bakarmısınız ne kadar da uzun sanırım tarifin adı buydu. Bu değilse de ben öyle dedim gitti. Çarşamba günü Oktay usta yaptı bu tarifi yaz ayları için ferah bir tatlı denemenizi isterim. Tadı ekşili müthiş bir şey fotolar pek olmadı ama ne yapalım bu defa affedin...
Muhtemelen ben bu tarife bişeyler ekledim yada çıkardım bilmiyorum ne denmi çünkü tarifi Oktay usta yayınlamamış ben izlediğim kadarıyla aklımda kalanlarlayaptım ama sonuç mikkemmell....




Malzemeler:
1 litre süt
7 kaşık irmik
1 kaşık nişasta
1 su bardağı şeker
vanilya

Sosu için:
2.5 su bardağı vişne suyu
1 kase çekirdeksiz kiraz
1 kaşık tepeleme nişasta
yarım bardak su
1 çay bardağı şeker

Yapılışı:
İlk olarak irmiği bildiğimiz yöntemle yani sütün içine tüm malzemeleri koyup muhallebi gibi pişiriyoruz ve kelepçeli bir kalıın içine koyuyoruz. İrmik soğurken bizde başka bir tencere de vişne suyunu ve şekeri kaynatıp kirazları vişne suyuna ilava ediyoruz. vişne suyu ve kirazlar kaynarken yarım bardak su da ezmiş olduğumuz 1 kaşık nişastayı yavaş yavaş vişne suyuna ilaveedip kıvamını bulunca ocaktan alıyoruz. ve soğuyan irmiğin üzerine döküyoruz.Tatlımız soğuduktan sonra servis yapıp afiyetle yiyoruz.

HAYIRLI CUMALAR VE GÜZEL BİR ÇEKİLİŞ


Herkesin cuması mübarek olsun. Bloglarda dolaşırken güzel bir çekiliş buldum sizde bu güzel takı setine sahip olmak isterseniz buyrun tıklayın..

17 Haziran 2010 Perşembe

KANDİL SİMİDİ



Kandil simidini çok seviyorum bu simit ile ankaraya geldiğimde tanıştım ilk olarak . Kandillerde her köşe başında satılıyor. Tadı bir harika bu kandil de bende denemek istedim aslında biz kandiller de babannemin yapmış olduğu helvalarla büyüdük. Ahhh şimdi annemlerle helva yemek vardı..
Neyse fazla melankolik olmadan tarife geçelim umarım beğenirsiniz…
Herkese tekrarda hayırlı kandiller.

Malzemeler:
3 su b. un
100 gr. tereyağı
yarım çay b. zeytinyağı
2 çorba k. yoğurt
1 yumurta
1 çorba k. mahlep
1 çay k. kabartma tozu
1 tatlı k. tuz
Çörek otu
Susam




Yapılışı:
Karıştırma kabına 3 su bardağı unu alın.Üzerine tuz, kabartma tozu ve mahlepi ilave edin ve karıştırın.Unun ortasına açın ve içine zeytinyağı, yoğurt ve yumurtayı kırın.
Üzerine tereyağı ilave edin ve hamuru iyice yoğurun..Daha sonra hamurdan simit şeklini verin ilk olarak yumurta akına daha sonrada susam ve çörek otuna batırıp tepsiye dizin..Önceden ısıtılmış olan 180 derecelik fırında pişirin.
Afiyet olsun..

REGAİP KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN



- İSLAMIN IŞIĞINDA-


Receb ayında yapılan dua kabul edilir, günahlar affedilir. Bu ayda günah işleyenin cezası da kat kat olur. Hz. Hüseyin ( r.a) anlatır:
“Kâbe’yi tavaf ederken, yanık sesle Allahü teâlâya dua eden bir kimsenin sesini işittik. Babam bunu çağırmamı emretti. Güzel yüzlü, temiz bir kimseydi. Ancak sağ tarafı felç olmuş, kurumuş, hareketsiz idi. Ona, “Sen kimsin, durumun ne böyle?” dedim. O kimse dedi ki:
“Adım Menazil... Ben çalgı çalmak, şarkı söylemekle şöhret salmış, Arabistan’ın ünlülerinden bir gençtim. Hep nefsin arzuları peşinde koştum. Receb ve Şaban aylarında bile, bu günahlara devam ederdim. Salih babam, beni bu günahlardan kurtarmaya çalıştı. Bana, “Allahü Teâlânın azabı şiddetlidir, bir anda kahredebilir. Kötü arkadaşlardan vazgeç, bu kötü işleri bırak! Melekler ve bu aylar senden şikâyet ediyorlar” dedi. Nasihate hiç tahammülüm yoktu. Babamın üzerine yürüyüp, döverek susturdum. Üzüntülü ve kırık kalble, “Bu aylarda oruç tutup, geceleri ibadet ediyorum. Beytullah’a gidip şerrinden korunmak için, Allahü teâlâdan yardım dileyeceğim” dedi. Bir hafta oruç tutup, Kâbe’ye giderek, “Ey Rabbim, mazlumların âhını yerde bırakmazsın. Bu ayda, bu mübarek yerlerde yapılan duaları red etmezsin. Hakkımı oğlumdan al, onu felç et!” diye dua etti. Henüz duası bitmeden sağ tarafım felç oldu. Beni gören, “Baba bedduasına uğramış kişi” derdi.”
Hz. Hüseyin, “Baban bu hâline ne dedi?” buyurdu. O genç, “Babamdan özür diledim. Onun da babalık şefkati galip gelerek beni bağışladı. Beddua ettiği yerde, bu sefer şifa bulmam için hayır dua etmek üzere deve ile gelirken, devenin ürkmesi ile babam düşüp öldü. Şimdi çaresizim.” diyor. Hz. Ali bu felçli gence dua ediyor, Receb’de yaptığı bu dua bereketiyle de Hak teâlâ ona şifa ihsan ediyor.

15 Haziran 2010 Salı

KURU BAKLA DOLMASI (TURHALDAN)



Bu yıl taze bakla yapamadım ama sizlerle taze Tokat yaprağı ile bizim oranın meşhur dolması olan kuru bakla dolmasını paylaşacağım. Bizim oranın deyimiyle gara pala dolması.
Tadı gayet güzel bir yemektir. Kemikli et ile yapılır. Ben en çok bu dolmanın suyunu seviyorum etin yağı ve dolmanın tadı o suya geçince ekmeği bandıra bandıra yerim.
Yapımı malum dolma işte uğraştırıcı ama tadına değer umarım sizde dener ve beğenirsiniz.

Malzemeler:
Taze Tokat yaprağı
4-5 su bardağı kuru bakla
2 su bardağı ince köftelik bulgur
2 orta boy soğan
Salça, tuz, sıvıyağ,
Kuru nane ve reyhan
Su

Yapılışı:
İlk olarak bir veya 2 gece önceden baklaları ıslatın malum şişmesi lazım. Baklalar kesilip kabuğundan ayrılacak kıvama gelince dolmaları sarabilirsiniz.



Baklaları uzunlamasına ikiye kesip kabuklarında ayırın ve yıkayın. Daha sonra soğanları yemeklik doğrayın bütün malzemeleri bir kaba alıp dolmanın harcını hazırlayın. Suyunu ne kadar koymak istiyorsanız o kadar koyun.





Biz suyu ve salçasını fazlaca koyup o suya ekmek batırıp yemeği severiz. Biraz da yağ ekledikten sonra dolmalarınızı sarın.
Tencerenin altına kemikli etinizi yerleştirip üstüne dolmaları koyun ve tencereyi ocağa alın.





Üzerine birkaç parça tere yağ ve su koyup kısık ateşte pişirin.
Ocaktan almaya yakın üzeri için soğanları yemeklik doğrayıp tere yağ ve sıvıyağ da kavurun daha sonra üzerine birazda salça ekleyin ve bu karışımı dolmaların üstüne dökün.


ve tencerenin altını kapatıp ilk sıcaklığının çıkmasını bekledikten sonra afiyetle yiyin.



Bu dolmanın yanında biz kuru soğan yeriz. Ve annemler kış için işkefe yufka yaparlar ona sarıp yemesi de güzel olur.
Umarım beğenmişsinizdir….

YOĞURTLU MAKARNA


Malum yaz geldi artık içimizi ferahlatacak soğuk şeyler yemek istiyoruz. Ben de öğle yemeğimiz de oğlumunda çok sevdiği yoğurtlu makarna yaptım ferah ferah yedik. Tabi yemeğin yaptığı ağırlıkla oğluşum uyudu bende hemen fırsattan istifade bu tarifi sizlerle paylaşayım dedim. İşte hepinizin muhakkak bildiği yoğurtlu makarna:

Tarif:
İlk olarak makarnalarımızı tuzlu suda haşlıyoruz. Makarnalar haşlanırken diğer taraftada sarımsakları dövüp yoğrdun içine katıp karıştırıyoruz.haşalmış olduğumuz makarnaları süzüp biraz üzerine sıvıyağ katıp karıştırıyoruz. Ardından servis tabağımıza alıp üzerine yoğurdumuzu döküp afiyetle yiyoruz.....

14 Haziran 2010 Pazartesi

FRİGO BUZ ÇİLEKLİ


Bugün evdeki çileklerle ne yapayım acaba derken bloglarda sarı mutfak ta bu tarifi gördüm kakaoluydu bende çilekli yaparım dedim ve harika bir tat oldu. Yaz aylarının vazgeçilmez bir tatlısı olacağı şimdiden belli. Kesinlikle değişik meyvelerle denemeye değer. Müthiş bir dondurma tıpkı Algidanın meyve şöleni dondurmasının tadını andırıyor.

Malzemeler:
2 su bardağı süt
2.5 su bardağı çilek püresi
1 yumurta
1 tepeleme yemek kaşığı mısır nişastası
1 tepeleme yemek kaşığı un
1 tepeleme yemek kaşığı pirinç unu
1 tepeleme yemek kaşığı kakao
1,5 su bardağı şeker
1 yemek kaşığı margarin
üzeri için hindistancevizi

Yapılışı:
İlk olarak çilekleri blendırda çekip püre haline getirin. Daha sonra süt,yumurta (Ben yumurtayı unutmuşum)mısır nişastası,un, pirinç unu ve şekeri bir tencerede karıştırıp pişirin. Pişip muhallebi kıvamını alıncada margarini ekleyin ve karıştırdıktan sonra ıslamış olduğunuz borcama dökün ben derin dondurucuya dayanıklı plastik bir kaba koydum. donduktan sonra çıkarıp dilimleyip afiyetle yiyin.
Orjinal tarif için lütfen tıklarmısınız...

KUYMAK - MIHLAMA - MAMELİKA



Mamelikayı eşim çok seviyor. Neden mamelika diyorsun derseniz ilk olarak bir Sampi de yemiştim bu lezzeti sanırım kaşar peyniri ile yapıldığı için bu adı almış.
Ama yapımı meşhur Trabzon kuymağı gibi. Zaten yemiş olduğum pidecide bir karadeniz pidecisi.
Tadı harika muhakkak sizde yemişsinizdir bu tarifi. Ben tıpkı bizim çökelik sündürmemize benzetiyorum bu yıl Turhal'a gidince çökelik getireceğim onunta tarifini yayınlarım inş. Pazar kahvaltısı için alternatif bir tarif...



Malzemeler:
2 yemek kaşığı tereyağı
2 yemek kaşığı mısır unu
2 çay bardağı sıcak su
2 su bardağı kaşar peyniri rendesi(Kaşar ne kadar çok olursa tadı bence o kadar güzel oluyor)

Yapılışı:
tereyağında mısır ununu kavurun. hafifçe pembeleşsince azar azar ve karıştırarak kaynamış suyu ekleyin.Pişmesine yakın kaşar peyniri rendesini ilave ederek karıştırın. peynir tuzlu değilse tuz ekleyin.Eğer sizde bizim gibi tavanın dibinin tutmasını istiyorsanız harlı ateşte biraz bekletin alt kısmı çıtır çıtır olacaktır.
sıcak servis edip yiyebilirsiniz. Afiyet olsun...

12 Haziran 2010 Cumartesi

ETLİ PATLICAN YEMEĞİ


Herkese güzel bir hafta sonu diliyorum.Daha önce patlıcanı ne kadar çok sevdiğimi söylemiştim. Malum artık yaz geldi bol patlıcan çeşitleriyle bloguma renk katacağım inş.Yemek piştikten sonra tencerenin resmini çektim ilk olarak yemeği servis ettikten sonra da ayrıca çekerim dedim ama olmadı çünkü yemek kalmadı ne yapalım bu defa bu resimle idare edeceksiniz. İşte tarif

Malzemeler:
Yarım kilo kuzu kuşdaşı (hafif yağlı olursa dahalezzetli olur)
1 kilo patlıcan
1 adet soğan
2-3 diş sarımsak
3 adet yeşil biber
6-7 adet domates
tuz, pul biber, sıvıyağ

Yapılışı:
İlk olarak etleri tencereye koyup et suyunu çekene kadar pişirin. Daha sonra sıvıyağ kouyp hafif kavurun. Sırasıyla yarımm ay şkelinde doğradığınız soğanı ve sarımsakları ekleyip bir güzel kavurun kokusu çıkınca biberleri de ekelyip karıştırın.üztüne alacalı soyup küp doğradığınız patlıcanlarıdah etli harcın üztüne koyup kavurun patlıcanlar renk değiştirmeye başladığında üzerine kabukları soyulmuş küp doğranmış domatesleri ekleyin Tuzunu da katıp hiç su koymadan kısık ateşte pişirin.üzerine pişerken kabukları soyulup yuvarlak kesilmiş domatesleri koyun. Cacıkla ve pilavla servis ediyoruz.Afiyet olsun.

Dip not: Ben yazın patlıcanı yeşil küçük sivri biberleri olduğu gibi koyup öyle pişiriyorum.Acı olursa daha lezzetli oluyor.

10 Haziran 2010 Perşembe

MAKLUBE


Herkese selam uzun bi zaman oldu blogumdan ayrı kalalı. 2 haftadır misafirlerim vardı o nedenle sizlerden ayrı kaldım ama arasıra da olsa kimler ne yapmış diye nete girip bir baktım. Ama arkadaşlarıma yorum yazamadım. Cumartesi akşamıarkadaşlarımızayemeğe gitmiştik onlarda bize maklube yapmışlar. Güzel harika bir tattı.İşte size tarifi:

Malzemeler:
2 su bardağı sıcak suyla 20 dakika ıslatılmış pirinç
2 orta boy patates
300 gr küçük doğranmış dana eti
3 adet patlıcan
3 yemek kaşığı zeytinyağı
1 yemek kaşığı tereyağ
2 orta boy soğan

Yapılışı:
2 yemek kaşığı sıvıyağda etler suyunu çekene kadar kısık ateşte pişirilir. sıvıyağda pirinç biraz kavrulur. Patatesler enine ince yuvarlaklar şeklinde kesilerek az kızartılır. Patlıcanlarda aynı şekilde kızartılır. Ters çevrilebilecek teflon bir tencerenin dibine tereyağ konur, halka şeklinde doğranmış soğanlar dizilir, üzerine bir sıra patates dizilir. Pirincin ve diğer malzemelerin yarısı sırayla üstüste eklenir. Her bir malzeme avuç içiyle bastırılır. Tekrar sırayla patates ve diğer malzemeler konduktan sonra 4 su bardağı kaynar su eklenerek ocağa konur, suyunu çekene kadar pişirilir. 30 dk dinlendirildikten sonra tepsiye ters çevrilerek yanında salata ve yoğurtla servis edilir. Afiyet olsun…

2 Haziran 2010 Çarşamba

TEVRAT ve KURAN'A GÖRE İSRAİLİN AKİBETİ


İsrail amansız bir tutkuyla kendisine vaad edilen feci akibete doğru hızla yuvarlanıyor.

Demek ki yazgı böyle bir şey! Vakti gelince kendi ayaklarınla ölüm vadisine koşuyorsun…

Zaten ilahi bir yasadır, bir kavim helak edilmeyi hak ettiğinde, Allah mücrimlerden ve fasık sefihlerden basiretsiz idareciler verir. O idareciler onları yavaş yavaş helake götürür:

“Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” (İsra, 16)

Maalesef çok geniş dünyevi imkanlara ve teknolojik bir üstünlüğü sahip olmalarından dolayı İsrailoğulları şımarmış durumdalar. Daha doğrusu onlar adına hareket eden siyonistler… Kimsenin gücü kendilerine yetmez sanıyorlar. Ve sanıyorlar ki, kendilerini denizden geçiren Rableri hala onlarla beraberdir. Oysa o gün onlar mazlum bir halk idiler. Bugün ise İsrail, Firavunlar Mısır’ı, Filistinliler ise o yurdun mazlum ‘İsrail oğulları’ olmuşlar…

Filistinlileri selamet sahiline çıkaracak ‘deniz yarılması’nın gerçekleşmesi de an meselesi… Onlar da tıpkı huyunu kaptıkları ve suyuna gittikleri Firavun (zaten Firavn güç ve kudret sahibi olmak demektir ki, bugün İsrail dünyanın bir numaralı güç ve kudrete sahibi ülkesidir) ve ordusu gibi ilahi hışma doğru sürüklenip gidiyorlar.

Onları bekleyen ‘akıbet’, Tevrat’ın da belirttiği gibi topyekûn bir imhadır. ‘Gargat ağacı’ –ki mağaraların yani yerin altına saklanmış gizli ve acayip güçler demektir (bir tür manyetik yelektir ki giyene kurşun isabet etmiyor ve onu dijital taramalardan ve gözlerden saklıyor) inşallah ilerde onu biraz açacağım- bile onları kurtaramayacak…

* * *

Koştukları akıbet nasıl bir akıbet mi? İşte Tevrat’tan bir paragraf:

“Yehuda’da (Telaviv) bildirin ve Yeruşelim’de (Kudüs) işittirin ve deyin; Memlekette boru çalın; yüksek sesle bağırın. Ve deyin: Toplanın da duvarlı şehirlere girelim. Siyona doğru bayrak kaldırın; kaçıp sığının, durmayın; çünkü ben Şimalden (Kuzeyden) üzerinize büyük bela ve kırgın (katliam) getireceğim. İşte aslan sık ormanından çıktı. Ve ‘milletleri helak eden’ (cengâver) yola düştü; şehirlerin harap olsun ve onlarda oturan kalmasın diye senin diyarını viran etmek için yerinden çıktı” (Yeremye Bab 4, Pargraf 3)

Şimdi de şu hadis-i şerife bakın:

Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek 'Ya Müslim! Ey Allah (c.c.) kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır, diyecek. Sadece 'gargat' ağacı bunu söylemeyecek çünkü o Yahudi ağacıdır” buyruluyor. (Sahih-i Müslim, Kitab-ul Fiten H. 2239).

İşte hiçbir ikazı dinlemeyen, dünyayı takmayan İsrail’in akıbeti bu!

Peki bu akıbetin başlarına geleceğini kabul etsek bile, bunun şimdi olacağının garantisi ne?

Tevrat’ın şifresindeki açılımlar!

* * *

İsrail oğullarının, kıyamet kopmadan önce, kendilerine son defa verilen ‘iktidarı’ (devlet olma) şansını kötüye kullanacakları, bölgede fesat ve bozgunculuk çıkaracakları, sonuçta da tüm insanlığın onayı ile kozmik bir imhaya uğratılacakları haber veriliyor. Adeta, insanlığın, beşerin bünyesini sarmış kanserli hücrelerin temizlenmesi gibi insanlık vücudunun bu habis hücrelerden temizleneceği haber veriliyor.

Bu hem Tevrat, hem Kur’an, hem de hadis-i şeriflerce onaylanıyor. Onun ne zaman olacağını ise Tevrat’ın şifresi belirliyor.

Kur’an’ın ifadesiyle ‘ahiret vadi’ geldiğinde (İza cae va’dü’l-ahireti), İsrail oğullarının bir kere daha Nebukadnazar dönemindeki gibi topyekûn bir katliama uğrayacaklarını İsra Suresi’nde net ve açık bir şekilde haber veriyor.

Tabii ki burada asıl mesele, ‘ahretin va’di’ tabirinin, bir tarihle ilintilendirilmesidir. Yani onun bu dönemde ve bu zamanda olup olmadığını nereden bileceğiz?

Bu noktada da Tevrat’ın Şifresi adlı kitaptan net işaretler bulabiliyoruz:

Tevrat’ın şifrelerini çözmek için iki Rus matematik profesörü tarafından yapılmış bir hesaplama programına ‘günlerin sonu’ ifadesi verildiğinde (5756) 1996, ‘armageddon’ (insanlığın son büyük savaşı) kelimesi verildiğinde 2000, nihayet ‘Kudüs eksenli atomik savaş’ ifadesi verildiğinde ise (5766) 2006 tarihine denk gelen rakamlar çıkmaktadır. İsrail’i helak edecek hadiselerin başlangıcı olarak 1996 yılı verilir. Sonra bu sürecin 2006’ya kadar değişik süreçlerde tırmanarak devam edeceğini ve 2012 yılı itibarıyla da düğmeye basılacağı zaman olarak ortaya çıkar…

Esasında bu akıbeti onlar bizden daha iyi biliyorlar. O yüzden de o büyük hadisenin (hadislerde geçen yevmü’l-melhame) öncesindeki olayların dizilişine müdahale ederek sonucu kendi lehlerine çevirmeye çalışıyorlar.

O büyük imha hareketi, üç sembolik şahsın (Muhammed (asv), -yani Müslüman Araplar – Musa (as), (yani Yahudiler), Nuh’un çocukları (yani Türkler) kavgası gibi aktarılmış. Hz. Muhammed (asv) ayette ismen değil ‘abd’ (=kul )olarak geçer. Çünkü o hadiselerin cereyan edeceği zamanda Araplar –bugün olduğu gibi- kendi adlarına konuşabilecek dirayette ve kabiliyette olmayacaklar. Musa (as) bir kere kendi adıyla, bir kere de Beni İsrail olarak geçer… Bu demektir ki Yahudiler kendi haklarını savunabilecekleri durumda oldukları halde ayrıca da yeryüzüne dağılmış çocuklarından yardım ve destek alacaklar.

Hz. Nuh ise kendisi olarak değil, zürriyetinden gelenlerle anılır. Nuh’un çocukları, şükretmeye çağırılırlar… Bu da demektir ki, Türkiye o hadiseye bulaşmamak için azami gayret sarf edecek ve etmeli. Ama neticenin belirlenmesinde asıl görevin ona verileceği ve şereften dolayı da şükür etmesi gerektiği vurgulanır. Sonra da o akıbetin nasıl gerçekleşeceği anlatılır.

Denilir ki size iki kere iktidar (devlet olma şansı) verdik. Bunların bikinicisi gerçekleşip de siz bozgunculukta haddi aşınca ( haddi aşmak; kendilerinden olan peygamber ve liderleri ve farklı inanan din kardeşlerini öldürmek demektir) biz de üzerinize acımasız kullarımız gönderdik. Güney Irak’ta kurulu Babil krallığı kuzeydeki İsrail devletini ve Kudüs’teki Süleyman mabedini yıktı, kuzey Irak’ta kurulu Ninova krallığı da Yehuda’yı yıkıp yok etti.

Ayet, İsrail oğullarına hitaben, diyor ki, “biz daha sonra sizi oğullar ve mal mülk ile destekleyeceğiz, sizi o bölgede nefer olarak çoğaltacağız ve siz, sizin devletinizi yıkanlardan intikam alacaksınız.” İşte bugünkü Irak’ın hali de o rövanşın alındığını gösteriyor.

Sonra diyor ki “ahiret vadi geldiğinde biz yine üzerinize acımasız kullar göndereceğiz. Yine mescide (Kudus yahut belki de yeniden inşa etmek için çabaladıkları Süleyman Mabedi’ne) girecekler ve bu kere öncekinden de beter cezalandırılacaksınız….” (İsra, 1-8)

Bu cezalandırmanın nasıl bir şey olacağının ipuçlarını da yine Tevrat veriyor. Nitekim Tevrat’ın herhangi bir yerinde ‘atomik soykırım’ veya ‘dünya savaşı’ ifadesi geçiyorsa mutlaka Kudüs ile birlikte anılmaktadır. Çünkü Kudüs, ‘lanetli’ İsrail oğullarına haram kılınmıştır. Onları helak edecek ilahi gazap, onların Kudüs’ü yeniden ele geçirmeleri üzerine vaki olacak. İşaya’da Kudüs’ün adı Ariel diye isimlendirilmiş ve Ariel adı lanetlenmiştir. Şöyle ifade edilir: ‘Lanet olsun sana Ariel! Ey Davud’un yerleştiği şehir Ariel!”

Yeremya ise, Kudüs'ü, İsrail'in ‘boşadığı kadın’ diye tarif eder ve ona yeniden dönmesi kesinlikle haram kılar. Şöyle der Yeremya Bab 3, parağraf 1’de:

“Bir adam karısını boşar ve yanından gidip başka birisinin karısı olursa (Yani sizin elinizden çıkıp Müslümanların şehri olursa) adam olan o kadına bir daha döner mi? O diyar onlar için murdar ve haram olmaz mı?”

İşte İsrail Kudüs’ü işgal edip onu başkent haline getirmesiyle fitili ateşledi. Takdir edileni mukadder kıldı. Halbu ki bir daha oraya dönmeyecek yahut en azından Kudüs’ü istemeyecekti. Ve tabi bir de kendine ‘vekil’ edinmeyecekti.

O Kudüs’ü alıp başkent yapmakla boşadığı kadına döndü ve sırtını Amerika’ya dayamakla da Allah’tan başka vekil edinmiş oldu. Ardından da 1996’ya iki ay kala kendinden olan lideri öldürdü… bunlar sembolik işaretlerdir. Diğer tüm dünyevi olaylar ve hadiseler ise o takdirin tezahüründen ibaret… Tabii sivil geminin Aşdod limanına çekilmesi de büyük bir işarettir ki ‘Kuzey’den gelecek ‘Arslan’ın yerinden kalkıp harekete geçtiğini haber veriyor. ‘Tartan’ın Aşdod’a geliği yıl Aşur kralı (Anadolu’nun kralı) Sargon’un harekete geçtiği zaman olacaktır. İşaya, 20, 1)

Evet bugün artık, Tartan’ın (geminin) Aşdod’a (aşdod limanına) geldiği gündür. Bu, artık sonun başlangıcıdır.

Her bir hadisenin bir başlangıcı vardır. Gayeleri çaresiz insanlara yardım etmek olan ve dünyanın tüm halklarından temsilcilerin bulunduğu bir topluluğu taşıyan sivil bir geminin vurulup sonra da Aşdod limanına çekilmesi, bir işaret fişeğidir… Artık hüküm İsrail’in aleyhine olacaktır!

* * *

Biz Türkiye’nin sabırlı ve kararlı hareket etmesi gerektiğine inanıyoruz. Esasında bu o geminin yola çıkarılmasında ve İsrail’in o gemiyi -hem de kendi kara sularına bile girmeden- vurmasında ciddi planlar var. Bana gör ebu operasyon, Türkiye’nin yükselmekte ve parıldamakta olan yıldızını söndürmek amacı taşıyan çok katılımlı ve çok aktörlü bir planın eseridir. Türkiye’nin önünü çevirme planı… Bunun içinde İran dahil, hiç beklenmeyecek kadar çok faktörler ve aktörler bulunuyor olabilir…

Türkiye bütün bu ihtimalleri göz önünde bulundurmalı. Madem ki Türkiye’nin maksadı gerçek bir barış ortamı tesis etmektir, dikkatli hareket etmeli. Türkiye’nin bölgede barış ortamını sağlama planları içinde elbette İsrail de vardır ve olmalıdır. Yani komşuları ile sıfır problem diplomasisi yürüten Türkiye’nin İsrail ile kavgalı olması beklenmez!

Ama İsrail, sürekli Türkiye’nin dostane ve barışçı duruşunu bozmaya çalışıyor. Doğal olarak da bir gün muhatabının patlayacağını bilmesi lazım. Nitekim Yeremya, kuzeyden gelecek ‘kırgın’ı (yok edici yıkımı) izah ederken, Aşur kralı ve öfkeli Aslan tabirini kullanıyor. Bu her iki işaret de Anadolu’ya bakıyor… Kabalacı siyonistler bunu iyi bilirler.

* * *

Bu satırlar yazılırken, Başbakan’ın güvenlik bürokratlarıyla yaptığı toplantı da devam ediyordu.

Ne karar çıkarsa çıksın, inşallah milletin lehine olur. Türkiye’nin hali, Bedir Savaşı öncesindeki Müslümanların haline benziyor. Onların, maksadı, Kureyş’in, geliriyle savaş hazırlığı yapmayı planladığı kervanı vurup, onları bu maksadından alıkoymakta. Ama Cenab-ı Hakk’ın muradı başka idi. Kureyşlileri de hırsa o bölgeye sevk etti. Müslümanlar istemedikleri halde müşriklerle bir savaşa tutuştular. Sonunda da Kureyş’in hayat damarları kesildi. İnşallah Türkiye’nin alacağı tedbirler de İsrail’in şımarıklığının önünü kesir!

İşi nereye varacağını Allah bilir. Mevla görelim neyler/ Neylerse güzel eyler!


M. Ali Bulut mabulut@gmail.com